* Rosa Tarlovsky sesleniyor.
''1998’de oraya geldiğimde tanıştığım annelere seslenmek istiyorum. Onları çok sevdiğimi, çok önemli kişiler olduklarını söylemek istiyorum. Mücadeleyi bugüne kadar sürdükleri gibi sürdürmeliler, elbette sonunda bir şeyler elde edecekler. Her ülkede yaşanan olayların kendine has özellikleri vardır, Türkiye için de böyle olduğunu biliyorum.
''Tekrar ediyorum, onları hayranlıkla izliyorum, onları çok seviyorum ve onlara kucak dolusu bir selam gönderiyorum. Onları mücadele etmeleri için yüreklendiriyorum, çünkü sonunda adalet adaletsizliğin saltanatını elinden alacak. Hafızayı korumak, olup biteni hatırlamak lâzım, böylece bütün dünya orada neler olduğunu öğrenir ve onlarla dayanışmaya girer. Hafıza, hakikat, adalet. Önemli olan budur.''
* Çeviri, seslendirme: Çiğdem Öztürk
Bu satırlar Rosa Tarlovsky de Roisinblit'den; Cumartesi Anneleri/Cumartesi İnsanlarına dayanışma selamlarını yolluyor.
Plaza de Mayo Büyükanneleri Derneği nasıl kuruldu? |
Plaza de Mayo Büyükanneleri Derneği, diktatörlük döneminde kaybedilen ve o sırada hamile olan kadınların çocuklarının ailelerine geri verilmemesi üzerine kuruldu. Maksadımız torunlarımızın akıbetini öğrenmek ve torunlarımızın geri verilmesi için mücadele etmekti. Ne kadar talep edersek edelim, çocuklarımızı geri vermediler. Biz onları sevgiyle büyütecektik, ama başka insanlara verildiler. Böylece mücadelemiz başladı, bizler asla vazgeçmedik, 37 yılı arkamızda bıraktık. Tüm dünyanın Arjantin’de neler olduğunu öğrenmesi için yürüttüğümüz bu çalışma 37 yıldır sürüyor. Aslında mücadele hâlâ devam ediyor, çünkü çocukları evlat edinenler gerçeği söylemiyorlar. Aradan çok uzun zaman geçti, torunlarımız büyüdü, artık kendi kararlarını kendileri veriyorlar. |
Plaza de Mayo Büyükanneleri çarşamba günü (22 Ekim) torunlarını bulmak için yürüttükleri mücadelenin 37. yılını geride bıraktılar, Cumartesi Anneleri/insanları ise yarın (Cumartesi, 25 Ekim) Galatasaray meydanında 500. haftalarında oturacaklar.
Derneğin kurucularından, başkan yardımcısı Rosa Tarlovsky de Roisinblit bugün 95 yaşında, 19. yüzyılın ortalarında Arjantin’e Rusya’dan göçen beş çocuklu Yahudi bir ailenin kızı. Büyükannelerin mücadele saflarında en çok tanınan simalardan. 1976 yılındaki askeri darbeyle başa gelen hükümetin “Millî Yeniden Yapılanma Süreci” adını vermeyi uygun gördüğü bu dönemde, Arjantin aynı yolu izleyen diğer Latin Amerika ülkeleriyle beraber devlet suçları tarihinde çığır açtı.
Yeni Arjantin’deki diktatörlük polis, ordu ve paramiliter güçler eliyle 30 bin kişiyi gözaltında kaybettirdi. Gözaltında kaybedilenler arasında yaklaşık 500 hamile kadın da bulunuyordu. Şehrin göbeğindeki “gizli” işkencehanelerde tutulan kadınlar, yasadışı kliniklerde bebeklerini doğurduktan sonra öldürüldü.
Bebeklerse “Arjantin’in hayırlı evlatları” olarak yetiştirilmek üzere, çocuk sahibi olamayan ordu mensuplarına ya da orduya yakın ailelere verildi. 1975-1980 yılları arasında doğan bu çocuklar bugün yetişkin insanlar; aralarından 115’i yalan ailelerinden kurtarıldı.
Plaza de Mayo Büyükanneleri Derneği, hâlâ hakikatten bihaber yaşayan 400’e yakın insanın gerçek anne ve babalarının fotoğraflarını ümitle web sitesinde yayınlıyor, kimliğinden şüphe duyanları DNA testi yaptırmaya çağırıyor.
Rosa Roisinblit 6 Ekim 1978’de sekiz aylık hamileyken kaçırılan ve bir daha haber alamadığı kızı Patricia ve damadı José Manuel’in ikinci çocukları, torunu Guillermo’ya 2000 yılında kavuştu. Kızı Patricia hâlâ kayıp.
Devlet resmi bir açıklama yapmadığı sürece kızının öldüğüne inanmayacağını söylese de, askeri rejimin son bulduğu gün gözaltındakiler evlerine dönerken Patricia gelmeyince umudunu yitirdiğini sır verir gibi fısıldıyor. Bugün Büyükannelerin yürüttüğü mücadelede torunları bulmak kadar suçluları yargı önüne çıkarmak da hayati öneme sahip. 37 yıldır alanları terk etmeyen Rosa’ya kulak verelim.
Büyükannelerle torunların ilk buluşmaları nasıl oluyor?
Buluşmalar her zaman çok mutlu geçiyor. İnsanlar bizim yanımızda kendilerini sarıp sarmalanmış hissediyor. Buluşmanın ardından bulduğumuz torunları meseleleri çözmeleri için aileleriyle baş başa bırakıyoruz. Daha sonra aileleriyle yürütecekleri ilişki kendi bilecekleri iş.
Bizimle ilişkileri gayet iyi, hem zaten neden iyi olmasın ki, ama ailelerle birbirlerine alışmaları için zaman gerekiyor. O torunun aileyi tanımadığını unutmamak lâzım, birbirlerine ufak ufak ısınıyorlar. Ailelerin de torunun sevgisini kazanmak için uğraşması gerekiyor.
"1.80'lik, uzun boylu bir oğlan çocuğu gördüm ve dedim ki: 'Ben senin anneannenim.' O da bana disiplinli bir ifadeyle, 'Biliyorum nene' dedi." |
Siz de yirmi iki yıl sonra torununuz Guillermo ile buluştunuz. İlk karşılaşmanız nasıl oldu?
Gayet net hatırlıyorum, çok heyecanlı bir andı. Buluşmanın ayarlandığı hukuk bürosundaydık, 1.80’lik, uzun boylu bir oğlan çocuğu gördüm ve dedim ki: “Ben senin anneannenim.” O da bana disiplinli bir ifadeyle, “Biliyorum nene,” dedi.
Huzur dolu bir andı. Torunlarımla aram iyi. Ne yazık ki büyük torunum Mariana Eva Perez üç yıldır Almanya’da yaşıyor. Az görüşüyoruz, ama telefonla konuşuyoruz. Öteki torunum, bulduğum, toplama kampında doğan torunum Buenos Aires’in dışında yaşıyor, şehir merkezinde değil.
Oraya gitmek kolay olmadığından bazen beni almaya geliyor, eve gidiyoruz ve torunumun çocuklarını görüyorum. Çok tatlı, iyi huylu, sevimli, iyi eğitimli iki kızı var. Büyükbüyükanne olduğum için kendimi çok mutlu hissediyorum.
Diktatörlük döneminde örgütlenmek için de çok mücadele etmişsiniz.
Örgütlenmek hiç kolay olmadı, her şey çok zordu. Başta, diktatörlük döneminde gizlice bir araya geliyorduk, pastanelerde buluşuyorduk, sanki aramızdan birinin doğum gününü kutluyormuş gibi yapıyorduk, masanın altından notlarımızı değiş tokuş ediyorduk. Bazen de bazı büyükanneler evlerini açıyordu, ama hep gizli gizli.
Planlar yapıyorduk, yeni kanıtların peşine düşüyorduk. Tıp, genetik bilimi çok ilerledi, biz de bunları yakından takip ediyoruz. Hakikatin ortaya çıkması için, adalet için, hafıza için, hiçbir şey unutulmasın diye mücadele ediyoruz. Şimdi aradan 30 yıl geçtikten, anayasal hükümetler kurulduktan sonra da biz bu mücadeleyi sürdürüyoruz. 115 kayıp torunu bulduk. Onlar gerçek kimliklerini öğrendiler, hepsi iyi insanlar, özgür insanlar ve sevdikleri meslekleri yapıyorlar. Biz bunun için onlara özgürlük verdik. Onlar yaşarken kaybedilen torunlar, biz hayat arıyoruz.
Kendi rızasıyla test yaptıran çok kişi var mı?
Bir sürü çocuk geliyor ve kimlikleriyle ilgili şüphelerini dile getiriyor. Ama elbette hepsi bizim torunlarımız değil. Bazılarını hemencecik eliyoruz, çünkü hikâyesi bizimkilerle örtüşmüyor. Aklında şüpheyle gelen herkes bizim torunumuz olsaydı, şimdiye hepsini bulmuştuk. Onları karşılayan, dinleyen ve önerilerde bulunan profesyonel bir ekibimiz var, onlara Ulusal Genetik Bilgi Bankasına gitmelerini öneriyorlar. Gen testlerinin yapılması için kan vermeleri gerekiyor. Böylece gerçek kimlik ortaya çıkıyor, mesele aydınlanıyor.
Büyükanneleri başta kimler destekledi? Buenos Aires’ten destekleyen çok oldu mu?
Başta çok az arkadaşımız vardı, ailelerimiz bile ne yaptığımızı bilmiyordu, bir yandan normal hayatlarımızı sürdürüyorduk. Ama yurtdışına çıktığımızda büyük destek aldık. Dünyanın birçok köşesine gittik ve başımıza gelenleri anlattık, dayanışma gösterdiler, destek verdiler, samimiydiler.
Çok geniş çaplı bir destek görüyorduk. Bu sayede dünyada tanınır olduk, dünya Arjantin’de neler olup bittiğini öğrendi. En çok yardım eden ülkelerin başında Kanada geliyor, bize her anlamda destek verdiler, maddi yardım da yaptılar. Ayrıca Avrupa’daki bütün diğer ülkeler de yardım etti. Bütün bu ülkelerdeki insan hakları komisyonları tarafından büyük bir ilgiyle karşılandık.
İstanbul’ gelip Cumartesi Anneleri’ni ziyaret etmiştiniz.
Türkiye’de yakınları kaybedilenler bizim bu işi nasıl yaptığımızı öğrenmek istiyordu. Biz de bu çağrıya yanıt verdik. Her ülkenin benzerlikleri vardır, ama her ülkenin kendine has sorunları da vardır. Oradakiler sadece anneler değildi, cumartesileri herkes birlikte yürüyordu; anneler, kardeşler, kuzenler, amcalar, çocuklar hep birlikteydi.
Kendi geliştirdikleri yöntemler vardı. Yere yakınlarının fotoğraflarını koyuyorlardı, mum yakıyorlardı. Tecrübemizi onlara aktardık, eğer bizim tecrübemizden yola çıkarak kendi mücadelelerine uyarladıkları işe yarayan bir şey olduysa ne mutlu bize. Ama İstanbul’a yaptığımız gezi çok faydalı oldu.
Türkiye’deki Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan haberleştiğiniz kimse var mı?
Yok, ama hatırası hep taze. Onları hep hatırlıyoruz. Bizi çok güzel karşılamışlardı. O zamanlar Arjantin’de artık anayasal bir hükümetimiz vardı, İstanbul’a geldiğimizde bizi Arjantin Konsolosunun aradığını da hatırlıyorum. Herhangi bir şeye ihtiyaç duyarsak bize yardım etmeye hazır olduğunu söylemişti, ama ne mutlu ki hiçbir ihtiyacımız olmadı.
Dernekte ne yapıyorsunuz?
"Beni kurtaran bu oldu, eve kapanıp ağlamadım, sokağa çıktım, mücadele ettim, ben mücadeleciyim." |
Otuz altı yıldır hiç sektirmeden her gün derneğe gidiyorum. İnsanlarla görüşüyorum, bir sürü insan geliyor, söyleşi yapmak isteyenler oluyor, fikir alışverişi yapıyoruz. Mücadele için bir şeyler yapmak isteyenler geliyor. Bu ileri yaşıma rağmen her gün çalışıyorum.
Eğer kızınız kaybedilmeseydi, torununuzu bulmak için mücadele etmeseydiniz nasıl bir hayatınız olurdu?
Eğer başımdan bunlar geçmeseydi hâlâ hayatta olur muydum bilmiyorum, çünkü çalışmak, bir şeyler elde etmeye uğraşmak, torunları bulmak, kendi torunumu bulmuş olmak, bütün bunlar beni yaşama devam etmek için ayakta tutuyor. Eğer büyükannelerle birlikte böyle yoğun bir çalışma sürdürüyor olmasaydım belki de bugün hayatta olmazdım. Gerçek bu. Beni kurtaran bu oldu, eve kapanıp ağlamadım, sokağa çıktım, mücadele ettim, ben mücadeleciyim.
Kızınız Patricia nasıl biriydi?
Çok iyi bir tıp öğrencisiydi. Montoneros* hareketine üye olunca çok çalışmaya başladı, ama derslerine de çalışıyordu. Çok akıllı bir kızdı, spor da yapıyordu. En çok zamanını Montoneros’a ayırmaya başlamıştı. Sonra kaçak yaşaması gerekti, çünkü onu takip ediyorlardı, fakültede, çalıştığı okulda onu arıyorlardı.
"Devlete şikayetim var, bana kızıma ne olduğunu söylemelerini talep ediyorum. Onu neden götürdüler, kim götürdü, cezasını kim verdi ve şu anda nerede?" |
Kaçak yaşadığı dönemde José Manuel Perez Rojo’yla evlendi. Bir çocukları oldu, Mariana Eva Perez. Patricia’yı yakaladıklarında sekiz aylık hamileydi. Sonra da bir daha görmedim. Devlete şikayetim var, bana kızıma ne olduğunu söylemelerini talep ediyorum. Onu neden götürdüler, kim götürdü, cezasını kim verdi ve şu anda nerede?
Çocuklarımızı götürenler şimdi bir yargıcın karşısındalar, kendilerini savunma hakları var, avukat tutabiliyorlar. Elbette ki böyle bir davayı kazanamayacakları ortada, kaybeden her zaman onlar olacak, fakat biz onların bizim çocuklarımıza asla tanımadıkları bu hakkı, kendini savunabilme hakkını onlara tanıyoruz.
Patricia ile siyasî fikirleriniz örtüşüyor muydu?
Hayır, onun fikirlerini paylaşmıyordum. O götürüldükten sonra da yürüttüğü mücadeleye katılmadım. Benim yaptığım şey dışarı çıkıp kızımı aramak oldu, daha fazlası değil, siyaset yapmadım. Tek yaptığım siyaset insan hakları siyaseti oldu, ki bizim Büyükanneler olarak torunlarımızı aramamızdan daha öteye giden bir mücadele bu. Ben bütün torunları arıyorum, ama bunun yanı sıra herkes için hakikati ve adaleti de arıyorum.
Hafıza sizin için nedir?
Hafıza çok önemli. Bütün olanları hatırlamak lâzım, çünkü unutan bir ülke olayların tekrar etmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Hafızaya sahip çıkmak, hatırlamak, gerçeğin peşine düşmek lâzım, adalet talep etmek lâzım. Bizim için adalet de çok önemli. Bu sıralar burada Buenos Aires’te ve ülkenin bazı başka şehirlerinde çocukları alanlara, katillere, çalanlara, tecavüz edenlere, işkence edenlere, öldürenlere karşı açılmış davalar var. İşledikleri suçların hesabını vermeleri gerekiyor. Şimdi hakimin karşısına çıktılar. Birçok insan tutuklandı, tıpkı diğer suçlular gibi, işledikleri suçlara karşılık cezaevine girmeleri ve orada ölmeleri gerekiyor.
Hâlâ torunlarını arayan büyükanneler var. Mücadele aynen devam ediyor mu?
"Ben bütün torunları arıyorum, ama bunun yanı sıra herkes için hakikati ve adaleti de arıyorum." |
Evet, ama artık kalabalık değiliz, çok az büyükanne kaldı. Ama bütün torunları arıyoruz, hâlâ 400 torun kayıp. Otuz yılı aşkın süredir bir yalanı yaşayan 400 insanı arıyoruz. Onları bulup onlara gerçeği söylememiz, onları yalandan kurtarmamız gerekiyor. Bu bizim için hayati bir mesele. Artık bulduğumuz torunlar derneğin Yönetim Kuruluna katılıyor, çünkü artık sadece büyükannelerden oluşan bir kurul oluşturmamız mümkün değil, sayımız az.
Dernekte çalışan gençler de dernek üyesi, söz hakları var, ama oy hakları yok. On kadar büyükanne var, geri kalanı hep torunlar. Aslında daha fazla büyükanne var, ama derneğe gelmiyorlar. Şikayetlerini ilettiler, ama takip etmiyorlar. Belki de dışarıdan geliyorlar, başka bir şehirde, hatta belki de yabancı bir ülkede yaşıyorlar. Biz bütün çocuklar için uğraşıyoruz.
Sizden sonra torunlar mücadeleyi sürdürecek mi?
Elbette ki onlara güveniyorum. Bulduğumuz torunların büyük kısmı başkentte, örgüte sık sık geliyorlar. Bize yardım ediyorlar, destek veriyorlar ve bizim orada olmayacağımız gün kardeşlerini aramak için ne yapmaları gerektiğini öğrenmek istiyorlar. Bu nedenle gelen çok çocuk var. Bazıları bizim torunlarımız, bazıları kaybedilenlerin çocukları, ama ailesinde kaybedilenlerin olmadığı gençler de geliyor bizimle çalışmaya. (AÇÖ/BK)
* Montoneros: Juan Domingo Peron’un yeniden iktidara gelmesi için mücadele eden, solcu Arjantin Gerilla Hareketi. Daha sonra Peron hareketiyle yolları ayrıldı. Örgüt diktatörlük döneminde de mücadele etti, üyelerinin büyük kısmı askeri rejim tarafından işkence gördü, gözaltında kaybettirildi.
Manşet ve ''Galatasaray'' fotoğrafları: Cumhuriyet Dergi, 638. sayı, 14 Haziran 1998